Yahudilik, Hristiyanlık gibi Müslümanların kabul ettiği tahrif edilmiş semavi dinler arasında yer alır. Kur’an-ı Kerim’de geçen 25 peygamberden biri olan Hz. Musa, Yahudilerin peygamber olarak kabul ettiği önemli bir figürdür. Ancak Yahudiler tarih boyunca yaşadıkları kitlesel sürgün gibi hadiseler dolayısıyla takiye metodunu geliştirmiş ve bu inanışı temel ilke haline getirmiştir. Bu gizleme metodu, topluluklarının üst kimliğini koruma argümanı olmuştur. Özellikle Türkiye’de sabetaycılık adı verilen gizli Yahudi şebekeleri Osmanlı’nın yıkılış dönemi ile Cumhuriyet’in kuruluş döneminde en çok tartışılan konulardan biri olmuştur.
Ülkenin her din ve inanıştan insanların barış içinde yaşadığı bir yapıya sahip olması gerektiği vurgulanmaktadır. Müslümanlar, Museviler, Hristiyanlar, Türkler, Kürtler, Rumlar, Ermeniler ve Çerkeslerin aynı gemide olduğu belirtilmektedir. Ancak dış mihrakların içimizdeki işbirlikçileri her dönem var olmuştur ve kritik noktalarda belirgin hale gelmiştir. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu zorlu bir dönemde İsrail’e karşı yapılabilecek benzer bir harekat tartışması yaşanmış ve odaklar İçimizdeki İsrail olarak belirlenmiştir. Bu durum özellikle Başkan Erdoğan’ın İsrail’e yönelik tepkileri sonrasında daha da belirgin hale gelmiştir.
İsrail’in zor durumda olduğu vurgulanmaktadır. Gazze Şeridi’nde Hamas’a karşı beklenen sonuçları alamayan İsrail, ordusunun geri çekilmek zorunda kaldığı noktalar olmuştur. Özellikle İsrail kamuoyunda Netanyahu hükümetine karşı düzenlenen kitlesel eylemler dikkat çekmektedir. İsrail ileri gelenlerinin Hamas’a karşı yapılan operasyonlarda başarısız olduklarını itiraf etmeleri, ülkede ciddi bir gerilime işaret etmektedir. İsrail’deki muhalefet partileri ve toplumun genelinde devletin ve ordunun çöküş tehlikesi yaşandığına dair endişeler dile getirilmektedir.
Karşımızda “İçimizdeki İsrail” olarak adlandırılan gruplar ve onların eylemleriyle karşı karşıyayız. Provokasyonlarla ve saldırılarla toplumu germeye çalışan bu gruplar, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı zorlu süreçte dikkat çekmektedir. Türkiye’nin bu saldırıları püskürtmesi ve saldırganları tanıması gerekmektedir. İsrail’in yaşadığı iç kargaşanın da etkisiyle hızla tepkisel bir politika izlediği belirtilmektedir. Bu noktada devlete ve millete büyük sorumluluklar düştüğü ifade edilmektedir.